BİR İCAT DAHA: DÜRÜSTLÜK YÖNETİMİ
Birgül A. Güler
Yerel yönetimlerde yolsuzluk sorunu yalnızca ülkemiz için gündemde değil. Yerel düzeyde yolsuzluk dünyanın geneli için öyle büyük bir sorun ki, Birleşmiş Milletler Kalkınma Teşkilatı (UNDP) bu konuda “kılavuz” hazırlamak gereği duymuş: Yolsuzluktan Arınmış Yerel Yönetimler Kılavuzu.

2018 yılında yayımlanan bol şemalı ve bol adımlı bu kılavuz, “corruption-free” yerel yönetimlere kavuşmak için kaleme alınmış. Bu kılavuz ilaç bulduğunu iddia ediyor. Yerel yönetimler için yeni bir “management model” üretilmiş ve adı da integrity management yani dürüstlük yönetimi koyulmuş.
Birleşmiş Milletlerin 2018 model dürüstlük yönetimi, neoliberal politikaların büyük iflasını haber veren ilk çan sesleriyle birlikte, Hollanda’nın Erasmus Üniversitesi İşletme Fakültesinden Muel Captein adlı bir akademisyenin kaleme aldığı 1999 tarihli kısa bir makalede belirmiş, bunu 2005’te OECD’nin sahiplenmesiyle örülmüş bir kavram. Operasyonun yerel yönetimlerle ilgili kısmını Birleşmiş Milletler sahiplenmiş demek yanlış olmaz.
Birleşmiş Milletler, durmadan management modelleri üreten çalışkan bir kuruluş. Daha çok uzak olmayan yıllarda hesapverebilir model, şeffaf model, yönetişimci model, kapsayıcı model, performans modeli, stratejik yönetim modeli….. gibi neredeyse sayısız model geliştirip bunların uygulanması için dünya çapında ter döktü. Modeller yığını işleri düzene koyacağı yerde daha çok karıştırdı. Eldeki şatafatlı yönetim modelleri derde deva olmak bir yana dertleri daha da yakıcı hale getirdiği için, uluslararası örgütler şimdiki dürüstlük modeliyle pansumana gayret ediyorlar.
Dürüstlük yönetimi, önceki yönetim modelleri gibi, Birleşmiş Milletlerin çeşitli kuruluşları için bir yaptırım aracı olarak kullanılabilir olma özelliğine sahip. Malum, Birleşmiş Milletler kredi ya da hibe yoluyla fonlar sağlayan başlıca para-kredi piyasaları ve şirketler için de trafik işaret lambası gibi iş görür. Yan kuruluşları IMF, Dünya Bankası ve UNDP gibi programcı kuruluşları ise bu işaret lambasının gücünü hayallerin üzerinde artırırlar. Sözünü ettiğimiz kılavuz da, Birleşmiş Milletler kurumlarının her zaman yaptıkları gibi, yerel yönetimlerin örgütlenme ve iş görme tarzlarına kurallar, daha doğrusu koşullar getirmekten geri kalmamıştır. Böylece yerel yönetimlere ister kredi ister hibe olsun mali kaynak sağlayanlar, eriştikleri kurumların yönetimlerinde etkili olma gücü kazanmaktadırlar.
Bu nasıl bir modeldir diye üzerinde durmanın bizim için şimdilik pek bir anlamı yok. Ama üç önemli özelliğinden mutlaka söz etmemiz gerekir.
Birincisi, “dürüstlük modeli”, merkezi yönetimin yerel yönetimler üzerinde vesayet denetimini artırmak gibi önlemleri, zinhar, aklına bile getirmiyor. Modelin ruhu yerelci.
İkincisi, bu modelle Birleşmiş Milletler ve ortaklarının dünya ülkeleri için adeta baskıya dönüştürdüğü, neoliberal diye bilinen politikalardan bir adım geri atılmış değil.
Devlet – kamu hizmeti felsefesini bir kenara at, devlet örgütlenmesini esnet – gevşet, kamu hizmetlerini “özelleştir”, özelleştiremediğini “sivilleştir”, devlette kalan olursa bunları son noktasına kadar “yerelleştir”, merkezi ve yerel yönetimlerde kalan işleri şirket gibi davranarak yönet ve şirketlerle sivil toplum kuruluşlarını iktidarına ortak et, yani yönetme “yönetişim” yap şeklindeki küreselci modelinden hiç ama hiç kuşku duymamış görünüyor. Yıllardır dünyanın dört bir yanından hem gelişmiş hem azgelişmiş ülkelerden yükselen yakınmalara ve direnişlere hiç kulak asmadan, bu uygulamalardan hiç kuşku duymadan eski modellerinde ısrara devam ederken, ortaya çıkan yolsuzluk patlaması için bulduğu çözüm bu: Dürüstlük yönetimi.
Üçüncüsü, 2018 model dürüstlük yönetimi, hepimizin açıkça gördüğü bir gerçeği, yolsuzluğun yaygınlaştığını ve katlanılması güç boyutlarda arttığını kabul ediyor. Bunun, kendisinin önderlik ettiği ve hala vazgeçmediği ademi merkezileşme politikasının yaygın uygulanması nedeniyle büyümüş bir sorun olduğunu da kabul ediyor. Ancak anlaşılan bunu normal sonuç sayıyor; kendisinin de ortağı olduğu ama asıl OECD imalatı olan mali iç denetim – etik kurallar – kamuoyu gözetimi gibi yine yerel mekanizma zinciriyle onarabileceğini düşünüyor.
Öne sürülen model gösteriyor ki, karşımızdaki zihniyet yolsuzluk sorununu, kapitalist iktisadi sistemin mantığıyla ilişkili görmüyor. Bu sistemde 1980’li yıllardan bu yana devlet kurumuna karşı yürütülen piyasa tapınmacılığı politikasının yarattığı tahripkar yapılanmayla da ilişkili sayılmıyor. Genel olarak insanlık ve ayrı ayrı ülkeler için neden olunan zararlar, bu zihniyete göre, başka türlüsü mümkün olmayan kaçınılmaz yaşantının yumuşatılması gereken tatsız sonuçlarından ibaret. Öyle olunca çözümü insanların ahlaki davranışlarına etik kodlamalarla (dinsel – manevi değerlerle) sınırlamalar ve yaptırımlar getirmekten başka bir yerde görmüyorlar. Bunun, piyasanın da böyle terbiye edilebileceğine inanan liberal müritlik için heyecanlı bir çaba olduğu anlaşılıyor.
Oysa dünya genelinde karşı karşıya kalınan büyük yozlaşmanın insanoğlunun ahlaki zayıflığından önce, işletilmeye çalışılan iktisadi ve toplumsal sistemden kaynaklandığını kabul etmek gerçekçi olur.
Neoliberalizmin etikçi dürüstlük yönetimi gibi peygambervari sözde çözümler yerine, doğanın ve toplumların tahammül sınırlarını zorlayan yağmayı durduracak toplumsal sistemler üzerinde düşünmemiz gerekiyor. Bunu Birleşmiş Milletler gibi bütün dünya için yapacak gücümüz yoksa da düşünecek güce ve yetkiye sahibiz. Ama kendi ülkemiz için hem düşünmek hem yapmak hak ve yetkimiz var.
Önümüze koyulan modeller, ateş denizinden kurtuluş için atlamamız istenen mumdan gemilerden başka bir şey değil.
Ateş denizinde mumdan gemilere atlamak yerine piyasa fetişizmine dur diyen yönetim modelleri üzerinde kafa yormaktan başka çıkar yol yok görünüyor.
*YAYED Bülten 6’da yayımlanmıştır.
Yorum gönder